EĞİTİM PANDEMİDEN NE DERS ÇIKARDI?

Suat Kardas
6 min readJun 13, 2022

--

Tam iki yıl önce bugün yazdığım “Bildiğimiz Eğitimin Sonu” başlıklı yazımda COVID 19 salgınının eğitime olası etkilerinden ve eğitimi dönüştürme potansiyelinden bahsetmiş, salgını fırsat bilerek eğitimde pozitif dönüşümü hızlandırabileceğimizi ve bu dönüşümü beş sütun özerinden tartışmaya başlayabileceğimizi söylemiştim.

Aradan geçen iki yılı aşkın zaman eğitimciler için önemli derslerle dolu bence. Salgın başlar başlamaz eğitim alanında ciddi çalışmalar yapan her kurum ve kişi temelde şu mesajı veriyordu: Birinci adımda salgının eğitime verdiği zararı giderdikten ve çocukları okula geri getirdikten sonra ikinci adımda salgın vesilesiyle eğitimde ortaya çıkabilecek yenilik ve dönüşüm fırsatlarını hayal et ve hayata geçir.

Yaklaşık 2 yıl boyunca uluslararası birçok eğitim ve düşünce kuruluşu bu mesaj doğrultusunda yazılar yazdı, raporlar üretti.

Gören gözler için bu raporlar eğitimin COVID’den nasıl etkileneceği ve yaşayacağı dönüşümü, dozu gittikçe artan bir açıklıkla ortaya koyuyordu.

Örneğin daha salgının başlarında (Temmuz 2020) Center for Global Development (Küresel Kalkınma Merkezi) uzmanları Shelby Carvalho ve Susannah Hares “21. Yüzyıl boyunca yapılan eğitimde dönüşüm tartışmasında hiç kimse en büyük kırılmanın bir virüsten kaynaklanacağını tahmin etmemişti” diyerek salgının eğitimi 6 şekilde etkileyeceğini öngörmüştü:

1. Ekonomi daralacak, büyüme oranları düşecek ve bundan en çok etkilenen alanlardan biri de eğitime ayrılan kaynaklar olacak.

2. Milyonlarca çocuk okula dönmeyecek.

3. Öğrenme kaybı eşitsizlikleri artıracak.

4. Eğitimde teknoloji kullanımı eşitliği sağlamada yeterli olmayacak.

5. Standart sınavlar her zaman olduğu gibi bundan sonra da adaletsizlik üretmeye devam edecek.

6. Eğitim pazarı kırılmaya (disruption) uğrayacak ve kamu sektörünü de buna zorlayacak.

https://www.cgdev.org/blog/six-ways-covid-19-will-shape-future-education

UNESCO, UNICEF ve Dünya Bankası’nın pandeminin eğitim üzerindeki yıkıcı etkisini gidermek amacıyla başlattıkları ortak girişimin salgının başlamasından 2 yıl sonra yayımladığı “Küresel Eğitim Krizinin Durumu: İyileşmek için Bir Yol” isimli rapor, Carvalho ve Hares’in öngörülerinde ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkardı.

Rapor hem COVID salgınının dünya ölçeğinde eğitime verdiği zararın büyüklüğünü gözler önüne seriyordu hem de virüsün eğitimde dönüşüm için sunduğu fırsatlara dikkat çekiyordu. Raporun girişinden bir bölüm:

“Şimdi, aradan 21 ay geçtikten sonra okullar hala milyonlarca öğrenci için kapalı kalmaya devam ediyor ve milyonlarcasının da okula geri dönememe riski var. Okul kapanmalarının çocukların öğrenmesi üzerindeki etkisini gösteren ve sayısı her gün artan araştırma bulguları korkunç bir gerçeği ortaya çıkarıyor: Öğrenme kayıpları çok büyük ve eşitsiz dağılıyor. Güncel öğrenme ölçümleri, birçok ülkede çocukların okulda bu sürede kazanacakları akademik öğrenmenin çoğunu veya tamamını kaçırdıklarını gösteriyor. Küçük çocuklar ve dezavantajlı ailelerin çocuklarında kayıp daha büyük.”

Pekiyi salgından ve salgın boyunca yazılıp çizilenlerden ve konuşulanlardan biz eğitimciler olarak ne ders çıkardık? Öyle ya, her tarihsel dönem eğitimin önüne yeni bir görev koyuyor ve eğitim kendini buna göre değiştiriyor. İki yıldır hayatımızı radikal bir şekilde etkileyen, tarihi hızlandıran, birçok dönüşümü tetikleyeceği düşünülen COVID salgını dönemi de bu özel dönemlerden biri herhalde.

Eğitimin yeni görevi tartışmasını iki kaynak üzerinden dikkatinize sunmak istiyorum. Bence bu iki kaynak önümüzdeki 10 yıllarda eğitimin yaşayacağı dönüşümü son derece veciz bir şekilde işaret ediyor.

Birincisi UNESCO’nun “Futures of Education” (Eğitimin Gelecekleri) inisiyatifinin yayımladığı “Geleceklerimizi Birlikte Yeniden Düşünmek: Eğitim İçin Yeni Bir Toplumsal Sözleşme” isimli raporu. UNESCO bu raporu yaklaşık 3 yıllık bir süreçte, eğitimciler, gençler, sivil toplum kuruluşları, hükümetler, iş dünyası ve diğer paydaşları içeren açık ve geniş bir tartışma sürecinin üzerine inşa ederek ve salgın dönemi derslerini de göz önünde bulundurarak oluşturdu. Raporu uluslararası bir komisyon yönetti.

Rapor, başlığından da anlaşılacağı üzere eğitim için yeni bir toplumsal sözleşme öneriyor. Aşağıdaki önemli tespitlerle başlayıp eğitimin geleceği için 5 temel öneride bulunuyor:

· Dünyamız bir dönüm noktasında. Bilgi ve öğrenmenin yenilenme ve dönüşümün temeli olduğunu zaten biliyoruz. Ancak küresel eşitsizlikler ve neyi, neden, nasıl, nerede ve ne zaman öğrendiğimizi yeniden tasarlamaya yönelik acil ihtiyaç, eğitimin barışçıl, adil ve sürdürülebilir gelecekleri şekillendirmemize yardımcı olma sözünü henüz yerine getirmediği anlamına geliyor.

· Eğitim, yaşam boyunca öğretme ve öğrenmeyi organize etme şeklimiz, insan toplumlarının dönüşümünde uzun süredir temel bir rol oynadı. Eğitim bizi dünyaya ve birbirimize bağlar, bizi yeni olasılıklarla buluşturur ve diyalog ve eylem kapasitemizi güçlendirir. Ancak barışçıl, adil ve sürdürülebilir gelecekleri şekillendirmek için eğitimin kendisinin artık dönüşmesi lazım.

· Eğitim, bir toplumun üyeleri arasında ortak fayda için işbirliği yapmak amacıyla yapılan örtülü bir anlaşma olarak görülebilir. Dolayısıyla eğitim bu yanıyla bir toplumsal sözleşmedir. Bir toplumsal sözleşme, kültürün içine gömülü olduğu kadar, resmi olarak yasalar ve normlarla desteklenir, taahhütleri ve ilkeleri yansıtır. Günlük iş ve işlemlerden daha fazlasıdır. Başlangıç noktası, eğitimin kamusal amaçlarına ilişkin ortak bir vizyondur.

· 2050'ye doğru baktığımızda eğitime sormamız gereken üç temel soru var: Neleri yapmaya devam etmeliyiz? Neleri terk etmeliyiz? Yaratıcı bir şekilde yeniden icat edilmesi gereken şeyler nelerdir?

· Herhangi bir yeni sosyal sözleşme, insan haklarını destekleyen geniş ilkelere (kapsayıcılık ve eşitlik, işbirliği ve dayanışmanın yanı sıra kolektif sorumluluk ve birbirine bağlılık) dayanmalı ve aşağıdaki iki temel ilke tarafından yönetilmelidir:

1. Yaşam boyu kaliteli eğitim hakkını güvence altına almak. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. Maddesinde yer alan eğitim hakkı, eğitim için yeni toplumsal sözleşmenin temeli olmaya devam etmeli ve yaşam boyu kaliteli eğitim hakkını içerecek şekilde genişletilmelidir.

2. Kamusal bir çaba ve ortak bir yarar olarak eğitimi güçlendirmek. Ortak bir toplumsal çaba olarak eğitim, ortak amaçlar inşa eder ve bireylerin ve toplulukların birlikte gelişmesini sağlar. Eğitim için yeni bir sosyal sözleşme, yalnızca eğitim için kamu finansmanını sağlamakla kalmamalı, aynı zamanda herkesi eğitimle ilgili kamusal tartışmalara dahil etmek için toplum çapında bir taahhüt içermelidir.

Eğitimde Dönüşüm İçin Önermeler

1. Pedagoji, işbirliği ve dayanışma ilkeleri etrafında yeniden düzenlenmeli. Öğrencilerin birlikte çalışmak ve dünyayı empati ve şefkatle dönüştürmek için entelektüel, sosyal ve ahlaki kapasitelerini teşvik etmelidir. Önyargı ve ayrımcılık konusunda da yapılması gerekenleri en baştan düşünmemiz lazım. Bu yeniden düşünme, pedagojik hedefleri tüm öğrenciler için anlamlı bir gelişme ve öğrenmeyi teşvik edecek şekilde yansıtmalı.

2. Müfredat, öğrencilerin bilgiye erişmelerini ve üretmelerini desteklerken aynı zamanda eleştirme ve uygulama kapasitelerini geliştirmelerini destekleyen ekolojik, kültürlerarası ve disiplinler arası öğrenmeyi vurgulamalı. Müfredat, yaşayan bir gezegen ve tek evimiz olarak Dünya ile ilişki kurma biçimimizi yeniden dengeleyen ekolojik bir insanlık anlayışını benimsemelidir. Yanlış bilginin yayılmasına, yanlışları gerçeklerden ayırt etme yeteneğini geliştiren bilimsel, dijital ve hümanist okuryazarlıklar yoluyla karşı çıkılmalıdır. Eğitim içeriği, yöntemleri ve politikasında aktif vatandaşlığı ve demokratik katılımı teşvik etmeliyiz.

3. Öğretmenlik, öğretmenlerin hem bilgi üreticileri hem de eğitimsel ve sosyal dönüşümde önemli aktörler olarak tanındığı işbirlikçi toplumsal bir çaba olarak daha da profesyonelleşmeli. İşbirliği ve ekip çalışması, öğretmenlerin çalışmalarını karakterize etmelidir. Yansıtma, araştırma ve bilginin yaratılması ve yeni pedagojik uygulamalar öğretimin ayrılmaz bir parçası haline gelmelidir. Bu, onların özerkliklerinin ve özgürlüklerinin desteklenmesi ve eğitimin geleceği hakkında kamusal tartışmalara ve diyaloga tam olarak katılmaları gerektiği anlamına gelir.

4. Okullar, kapsayıcılığı, eşitliği, bireysel ve toplumsal iyi olma halini destekleyen kurumlar olarak korunmalı, bunlarla birlikte dünyanın daha adil ve sürdürülebilir bir geleceğe gitmesine daha iyi hizmet edecek şekilde yeniden tasarlanmalıdır. Okullar, farklı insan gruplarını bir araya getiren ve onları başka yerde bulunmayan yenilik ve olasılıklarla buluşturan yerler olmalıdır. Okul mimarileri, mekânlar, zamanlar, zaman çizelgeleri ve öğrenci grupları, bireylerin birlikte çalışmasını teşvik etmek ve mümkün kılmak için yeniden tasarlanmalıdır. Dijital teknolojiler, okulları desteklemeyi — ve onların yerini almayı değil — hedeflemelidir. Okullar, insan haklarını güvence altına alarak ve sürdürülebilirliğin örnekleri haline gelerek, arzuladığımız gelecekleri modellemelidir.

5. Yaşam boyu süren ve farklı kültürel/sosyal alanlarda gerçekleşen eğitim fırsatlarından yararlanmalı ve genişletmeliyiz. İnsanlar hayatlarının her anında anlamlı, kaliteli eğitim fırsatlarına sahip olmalıdır. Doğal, inşa edilmiş ve sanal öğrenme alanlarını birbirine bağlayarak, her birinin en iyi potansiyellerini dikkatli bir şekilde kullanmalıyız. Burada temel sorumluluk devletlere düşmektedir ve kamunun finansman ve eğitimin düzenleme konularında kapasitesinin güçlendirilmesi gerekir.

Eğitim hakkının; yaşam boyu sürecek şekilde ve bilgi, kültür, bilim ve bağlantı hakkını kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekir.

Bahsettiğim ikinci kaynak ise Valerie Hannon isimli son zamanlarda en çok ilham aldığım eğitimcinin Thrive: The Purpose of Schools in a Changing World” (Başarmak: Değişen Dünyada Okulların Rolü) isimli kitabı. Hannon eğitimin ve okulların yeni görevini ve salgın sonrası dünyada anlamlı bir eğitim tasarlamak için gereken çerçeveyi harika bir şekilde özetliyor.

Bu çerçeveyi burda özetlemek yerine Hisar Okullarının “Kendini Tartışan Okul” konferansının ana konuşmacısı olduğu için Hannon’ın bu çerçevesini anlattığı konuşmasının YouTube linkini sizin için buraya koyacağım. https://www.youtube.com/watch?v=2YhYQD9xqZo

Kitabın İngilizcesini isteyenler ise bana mail adreslerini iletirse pdf olarak paylaşabilirim.

Yazımı Slovenya’lı ünlü düşünür Slavoj Zizek’in Temmuz 2020 tarihinde Le Nouvel Observateur’e verdiği mülakatından, bir alıntı ile bitireyim. Zizek, salgın sonrasında hakiki badirenin kapanma ve tecritten ziyade toplumlarımızın tekrar uygun adım işlemeye koyulmasında olacağını söylüyordu. Yeni bir yaşam tarzı icat etmezsek, gelecek dünya sadece biraz beteri olmayacak, hayli beteri olacak diye ekliyordu.

Bu sözler eğitim için de geçerli mi acaba?

--

--

Suat Kardas

#eğitim, #çocuk, #okul, #öğrenme, #siviltoplum, #sosyalinovasyontasarımı / suatkardas@gmail.com