Maarif Modeli ve Yeni Programlar
Milli Eğitim Bakanlığı yenilediği öğretim programlarını askıya çıkararak kamuoyunun görüşüne sundu. Anaokulundan lise son sınıfa kadar öğrencilerin haftalık ders çizelgesinde yer alan derslerin çoğunun sınıflar ve kademeler düzeyinde ders programlarını yayınladı.
Bu sefer bir değişiklik yaparak tüm derslerin programına yön verecek, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Ortak Metni” başlıklı bir çerçeve metin de yayınladı. Bütün programlar bu ortak metinde yer alan model, amaçlar, değerler, beceriler, okuryazarlıklar vb. öğeler dikkate alınarak oluşturulmuş.
Öğretim programı okulun ruhudur derler. Program okulda neyi, neden, nasıl öğreteceğinize dair hem içerik hem de yöntem sunar size. Bir eğitim kurumunun eğitimsel amacını hayata geçirmesi için üç temel enstrümanı vardır:
1. Öğretim programı
2. Program dışı etkinlikler (projeler, turnuvalar, yarışmalar, vb)
3. Örtük program (okul iklimi, kültürü, ilişkiler vb)
Bu üç aracı bir bütün olarak eğitim amaçlarınıza bağladığınızda ve bu amaçları hayata geçirdiğinizden emin olduğunuzda (ölçme-değerlendirme) güçlü bir eğitim yapınız olduğundan bahsedebilirsiniz.
Yeni olmaya aday program çerçevesi (Maarif Modeli) ve öğretim programları ile ilgili ilk bakışta söylenebilecekler noktalar ise şunlar.
Öncelikle tüm öğretim programlarını şekillendirmesi beklenen ve bunu “Bütün eğitim öğretim faaliyetleri Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Ortak Metnin’de yer alan öğrenci profiline ulaşılmasını sağlayacak biçimde planlanmalı ve yürütülmelidir.” cümlesi ile net bir şekilde dikte eden Maarif Modeli hakkında bir şeyler söylemek lazım:
Bir kere yüzyıldır dilimize yerleşmiş olan “eğitim”in yerine maarif kelimesini tekrar dolaşıma sokmak insana ilk duyduğunda tuhaf geliyor ama sonrasında yeni müfredata rengini veren en önemli şeyin oldukça muhafazakar bir ton olduğunu ve bunun dile de yansıdığını görünce anlıyorsunuz.
Bakanlık öğretim programını şu vaadle açıkladı: “Yeni müfredat, özgün bir eğitim felsefesi içeriyor. Yeni modeliyle millî bilince sahip, ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş; beden, zihin, kalp ve ruh bütünlüğüne sahip bilge nesiller hedefleniyor.”
MEB’in yıllardır din ve değerler eğitimine ne kadar ağırlık verdiğini biliyoruz. Ama bu yeni öğretim programı tam bir “değerler manzumesi” olmuş. Program değerlerden, eğilimlerden, sosyal duygusal becerilerden geçilmiyor. Nerdeyse yüzyıldır pedagoglar bize öğrenmenin üç ana boyutu olduğunu söylüyor: Bilişsel, duyuşsal ve psiko-motor (fiziksel). Bu program sayısal dersler de dahil o kadar çok duyuşsal içerikle doldurulmuş ki 20 yıl sonra mezun olacak birey profilini düşündüğümüzde bilişsel tarafı zayıf bir nesil tahmin etmek zor değil. 21. yüzyıl bizden böyle bir insan tipi mi bekliyor emin değilim.
Fakat zaten Maarif Modeli’nin amaçladığı birey profilini görünce bunun bilinçli bir tercih olduğunu anlıyorsunuz:
“Yalnızca medeniyete uyum sağlayan bir nesil değil, etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesiller yetiştirmeyi hedefleyen eğitim felsefemiz doğrultusunda ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş öğrenci profili modele temel oluşturmaktadır.”
Ortak metinde bu “yetkin ve erdemli insan”ın nasıl tarif edileceğine ve nasıl yetiştirileceğine dair görsellerle de desteklenmiş yeteri kadar bilgi mevcut, merak edenler burdan bakabilir. Ben daha fazla detaya girmeyeceğim, zaten yeni programların nasıl bir içerik ve yaklaşıma sahip olacağı takip edenler açısından sürpriz olmadı. Talim ve Terbiye Kurulu’nın birkaç ay önce yayınladığı “Cumhuriyet’in 100. Yılı Eğitimde Geleceğe Bakış Raporu”nda yeni müfredatın habercisi sayılabilecek bir bakış açısı vardı. Dolayısıyla model ve programları şekillendiren politik tercihler hepimizin malumu.
Yine bu politik tercihle ilişkili olarak bakılması gereken diğer önemli boyut ise elbette pedagojik boyutu. Bu boyutta da modern pedagojiden bihaber görünen ve sonuçları iyi olmayacak yapı ve içerikler var. Bunlardan birincisi programların kavramsal yükü ve yoğunluğu. Her ne kadar MEB basın açıklamasında; “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını taşıyan ve bütüncül eğitim yaklaşımını temel alan yeni müfredatta beceri odaklı yaklaşım benimsendi, sadeleştirilmiş içerikte öğrencilerin derinlemesine öğrenmesine imkân sağlayacak yeni yaklaşımlar belirlendi.” dese de program becerilerden, değerlerden, okuryazarlıklardan, eğilimlerden ve amaçlardan geçilmiyor. Kazanımların %30 sadeleştirilirdiği söylenirken (yıllardır sadeleştirile sadeleştirile bitirilemedi) giriş kısmındaki model çerçevesi oldukça yoğun olmuş. Örneğin bu programı bir ders kitabına dönüştürecek ders kitabı yazarı veya bir öğretmen oldukça fazla “kavramsal beceri”, “alan becerisi”, “sosyal-duygusal beceri”, “eğilim”, “değer”, “okuryazarlık”, “amaç”, “içerik çerçevesi” vb yönlendirici kavramla karşılaşacak.
Önceki öğretim programları kabaca “kavram”, “beceri” ve “değerler”den oluşuyor, eğitime bilgi, beceri ve değer kazandırması beklenen bir süreç olarak bakılıyordu. Şimdi bu üçlü sacayağına, muhtemelen eğitimcilerin daha önce adını duymadıkları kavramlarla birlikte yeni birçok kavram da eklenmiş oluyor. Bunun kafa karıştırıcı olacağı muhakkak.
Nitekim MEB de bu kalabalıklığın yaratacağı kafa karışıklığını hissetmiş olacak ki ortak metindeki çerçevenin uygulama düzeyine geçerken anlaşılması için resmen bir kod sistemi geliştirmiş ve kazanımların nasıl hayatına geçeceğine dair “Öğretme-Öğrenme Uygulamaları” başlığı altında net yönlendirmeler eklemiş. Davranışçı yaklaşımı andıran bu yönlendirmelerin son derece riskli sonucu şu olacaktır: Ders kitabı yazarları, eğitim tasarımcıları ve öğretmenler bu yönlendirmeleri olduğu gibi alarak ders işlenişi haline getirecektir. Bu da nerdeyse tornadan çıkmış, farklılık ve yaratıcılığa alan bırakmayacak tek örnek bir program uygulamasına götürecektir. Eski programlar iyi kötü eğitimcilere ve içerik üreticilerine program çerçevesi ve kazanımları hayata geçirdikleri sürece dersi nasıl işleyecekleri konusunda esneklik alanı bırakıyor, bu da başta öğretmenler olmak üzere eğitimcilere programı farklılaştırma şansı veriyordu. Hazır programlar askıdayken düzeltilmesi gereken en önemli boyut bana sorarsanız bu olur.
Yeni programda beğendiğim uygulama ise her derse “okul planlaması” başlığında öğretmenin kendi şekillendireceği bir ders saati ayrılmış olması. Bu dersi farklı proje ve işbirlikleri için kullanabilecek öğretmenler. Umalım ki bu dersler daha önceki serbest etkinlik saatleri gibi etüt ve kurs saatine dönüşmesin.
MEB bu programın kimler tarafından hazırlandığını söylemedi. 10 yıldır süren bir çalışmanın sonucu olduğu söylenen ve birçok kesimden görüş alındığı belirtilen öğretim programlarını kimlerin nasıl bir yöntemle hazırladığını açıklamadı. 18 milyon çocuğun ve gencin geleceğini, 1.1 milyon öğretmenin mesleğini nasıl yapacağını ve milyonlarca veliyi ilgilendiren bu kadar önemli bir belgenin kimler tarafından, nasıl bir metodoloji ile hazırlandığını, neden bu tercihlerle hazırlandığını bilmek her halde bir yurttaş olarak en temel hakkımız ve sormamız gereken birinci soru bu. Bakanlık bir ortak model belirliyor, bir takım politik ve pedagojik tercihlerde bulunuyor, bütün programların bu modele uygun şekilde işleneceğini dikte ediyor ve okul çocuğu olan bir veli olarak, öğretmen olarak, okul lideri olarak dahası sıradan bir yurttaş olarak hiçbir söz hakkımız olamıyor. Hazırlanmış, bitmiş, seneye pilotlanacağı açıklanmış bir ürüne en fazla 1–2 hafta bakıp, anlamaya çalışıp, geribildirim vermemiz isteniyor.
“Maarif Modeli” ve buna göre hazırlanmış öğretim programları hakkında incelenecek ve söylenecek elbette çok şey var. İlk bakışta göze çarpanlar bunlar. Programları tüm eğitimcilerin, eğitim uzmanlarının, velilerin ve yurttaşların https://gorusoneri.meb.gov.tr/ adresinden incelemeleri, özellikle öğretmenlerin detaylı olarak incelemeleri ve görüşlerini yansıtması bir yurttaşlık görevi.
Eğer bu haliyle uygulamaya geçerse, çocuklarımızın yıllardır yaşadığı öğrenme yoksulluğuna yanıt vermekten uzak, çocukların alması gereken temel ve üst düzey becerileri etkili bir şekilde kazandırmayan bir programla, teknolojiyi iyi entegre edememiş, yaşadığımız çağda önemli kırılmalar yaratacak yapay zeka, otonom araçlar, iklim krizi, robotlar, vb. olguları bilme ve yönetme kabiliyeti zayıf, duygusal ve duyuşsal yönü önde bir nesil yetişeceğini görmek için kahin olmaya gerek yok.